Boynumdan ilmeği çekip alın ve öykü başlasın:
Kundaktan ‘şartlı’ çıktım, huşu içindeki dünya öyle sevecen
miydi? Farkedilmedi, sonra yıllar karmaşık bir düğüm oldu,
arada kaynadı çocukluk da.
Şimdi, bir uçandairede doğdum desem, kimse inanmaz.
Ama siz inanın: Hiçkimsenin keşfedemeyeceği dünyalar yakaladım
mutsuzluğun göğünde. Hepsinde ayrı ışıltı,
hepsinde bir kuru öksürük gibi geçip giden anı tortuları
Anlaşılan mevsim hep kıştı, üşüttüm avucumda gizlediğim günahları
Sonra tam tanrıya uzanırken sözüm kesildi.
Üzüldüğüm bütün anılardan mutlu bir son çıkardım ama
Richtere göre 7’lik depremde eski fotoğrafların kırışmayışıyla avundum
Göğsümü döven rüzgar bile şaştı bu aymazlığa.
Bir başka hayatım olacak mı evrende, bilmiyorum
Hangi yıldız çarpacak bedenime,
kimlerin tutkusu ruhuma bürünecek?
Bütün şarkılar tükendi işte, ne parmaktaki yüzüğün büyüsü,
ne de başka düşlerin acıtan ayrıntıları
Kendimden kovulduğumu bile henüz itiraf etmedim
Şimdi, bir uçandaireye binip gidiyorum desem, kimse inanmaz.
Siz de inanmayın: Keşfettiğim bütün dünyalar yalancı mavi
Uçtuğum bütün düşler yapma çiçekmiş