ZAVALLI ŞİİR

 

 

     Dünyada bugüne kadar hiç görünmemiş bir umuda ilişkin sözler yaratabilmek, sıradan insan nezdinde olsa olsa enayilikle özdeştir! Öyle ya, ütopyanın da bir sınırı olur. Ama bu öyle bir hırs ki, bir yazan bilir!

     Sözünü ettiğim edim, elbette şiir... Hedef tahtasına kendini koyan yegane zavallı. Atlattığı ya da atlattığını sandığı badireler çok azmış gibi, bir de üstüne üstlük dünyadaki öteki insanlara ders vermeye çalışan ve hayatı öğretmeye gayret gösteren dizecikler cehennemi...

     Kutsal kitaplara tam da hak ettiği şekilde nakşolduğu yetmezmiş gibi, tanrı ile insanın buluşabildiği tek Araf... Belki de kuru kuruya söylenemeyecek sözlerin toplandığı mücevher kutusu. Bu yüzden aşkın savaş alanı değil mi zaten?

     Durduk yerde hır çıkaran, canlı muhatabının (Şaire burada ‘sahip’ diyemiyoruz!) eline kalemi tutuşturan, onu ateşe atan, aşka sürükleyen, süründüren, yok olma noktasında yeniden hayata çekerek ikinci kez cezalandıran...

     Ama en çok da hayatın üç adım ilerisinde yer aldığı için kendi gölgesini bir türlü istikrarlı biçimde izleyemeyen, bulutuna nem bulaştıran, yağmur toplayan...

     Dağılmış bir yığın netameli sözü dize diye yutturup yanlış iksirler yaratan, insanların bunlara inanmasını sağlayıp muhtemel hayat küskünleri oluşturmaya can atan, sonra da güya kendisini okutarak teselli şırınga eden...

     Zavallı şiir: Kim bilebilirdi sanatın da, emeğin de, yüreğin de beş para etmez hale gelebildiği bir dünyada, varlığını en çok koruyan hayat alanının dizelerin o gizemli dünyası olabileceğini! Neden bu yalnızlığı seçti ki şiir? Bilboardlarda görkemli ve fiyakalı duruşlar pek de yakışmışken, artık neredeyse edebiyatın bütün alanlarında sanatçıların kıçının tel kıvrımları bile cazibeli taraklarla ütülenerek okuyucunun gözüne gözüne sokulmuşken, hem de bunlar öylesine güzel şiirler yazmış ama kendi yazdıklarından ders almayı becerememiş sanatçılarken ya da işlerine en çok öyle gelmişken... Neden bu yalnızlık?

     Yoksa şiirin gizli bir vicdan mahkemesi var da, orada alınan kararların tebliğ edildiği adres hep yanlış mı çıkıyor? Yanlışlık nerede? Ya da doğru var mıydı hiç?

     Sustuğumuz kadar sustuk, geriye çekildiğimiz kadar çekildik, sindiğimiz kadar sindik. Güzel. Peki, değişen ne oldu şiirin kazandığı gizil zaferden başka? Evet, ortada bir hesap varsa, faturanın yönelmeyeceği tek yer şiir. Bunun için mi gözlerimiz ışıl ışıl? Sevindiğimiz şey, bunca yıkım arasından sadece şiirin sağ-salim çıkmayı başarması mı? Alın size yeni bir Pirüs Zaferi!

     Aslında yaşadıklarımız bir düş: Şiirin o noktadaki varlığı ise gerçeğin metafora bulanmış zavallı hali... Hani 1990’ların başında Avrupa’daki sosyalist rejimler bir bir çökerken, Karl Marx’ın Londra’daki (yoksa Paris miydi?) heykelinin kaidesine sprey boya ile yazılan “Bir dahaki sefere her şey çok daha güzel olacak! sözü gibi.

 

 

Express dergisi  

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli