SÖZ’ÜN BAZEN TÜKENDİĞİ  NOKTA

 

 

        Öyle bir kavşak var mı gerçekten? Hayatın zaten kendiliğinden yazıladuran dizesiz şiiri ile yazı’nın sona doğru yöneldikçe kavramaya başladığı hayatsız mecrası ne vakit çatışacak? Duygularımız, somut hayatın külliyen tıkadığı ömür cehennemi ile soyut dünyanın inatla düşlerdeki gerçeğe uzanıp yakaladığı geçici rehavet arasındaki sıratın ortasında bocalayıp duruyor!  Şiirin dünyaya gözlerini ilk açtığı ve son kez yumduğu nokta da bu zaten.

 

        Bizim dışımızda biçimlenmiş çerçevelerde duran o zoraki tebessüm de bu yüzden belki: Sancı çeken birkaç aylık bebeğin gülüyormuş gibi poz vermesi!

 

O tebessümün izdüşümünde, bir ömrün gökyüzüne sığması neredeyse imkansız bulut kümeleri dolaşıyor. Kah kortej halinde bembeyaz geçip zaman zaman yalancı coşkulara sürüklüyor bizi, kah simsiyah şapkalar halinde selamlayıp uğursuzlukta buluşturuyor.

 

        Şiirin bilerek seçtiği bu cehennem, istediği kadar somut hayatın keşmekeşinde yuvarlanıp dursun: Şairler, zebanisiz yaşayamaz!     

 

        Ama dönüp baktığımızda, şiirdeki söz’ün, dizenin bazen tükendiği, kendini ifade etmek için çaba göstermeye yeltenmediği bir nokta var ki, oraya bütün hüzün tanecikleri sağanak halinde doluyor: Aşk.

 

        Hangi şiiri yazarsanız yazın, hangi dizelerle feryat etmeye çalışırsanız çalışın, hangi imkansıza koşmaya çabalarsanız çabalayın, söz’ün artık bittiği o kavşak hep kalbinize bir ömür boyu mesafede olacak.     

 

 

 

 

Akatalpa dergisi, Ocak 2000, Sayı: 1

 

 

 

 

 

 

 

 

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli