name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=223" id="ctl00">AnasayfaHakkındaKitaplarıRöportajlar
name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=223" id="ctl00">
name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=223" id="ctl00">

GAYRİSİYASİ BİR MASAL: SON ORKİNOS

Denizin yasasına direnmeyi aklına hiç getirmediği anlarda bile, karşı olduğu, uzak durduğu ya da kendisine yabancı hissettiği bir olumsuzluklar zincirinin varlığını his­sediyordu. Mavinin yüzeyinde ansızın beliriveren yelkenlerin, yatların ya da kocaman gemilerin yürek hoplatan cüsseleri, pullarını titreten ve kanını çeken bir yabansılığı ortaya koyuveriyordu işte.

Fırtınalı haftalarda sürü halinde yönü belirsiz bir koya doğru içgüdülerini hareke­te geçirdikleri halde, dalgaların önlenemez gücü karşısında en fazla derinlikte bulduk­ları bir sıcaklığa sığınmanın geçici mutluluğunu yaşıyordu. Mutluluk, kimi kez, belir­sizliğe sürüklenmenin bir an için de olsa durması, yerini sükûnetin bir ton açık mavi­sine bırakmasıydı belki de.

Macera denilirse eğer, voliden son anda kurtulmak, ağların acımasız pençesine ra­mak kala gözü kapalı ileriye fırlamak ya da bir zıpkının dehşet dolu taramasından sıy­rılmak, denizin yasası karşısında elde edilmiş iyi birer deneyim sayılabilirdi.

Hele korsanlar... Yaşamın bütün acımasız kurallarını biraraya toplayarak denizin yasasına katı ve kendine özgü bir yasa daha katmayı marifet sayanlar, maviyi griye ya da kırmızıya çevirmek için, aylar süren yolculukları sırasında en çok denizin dibini karıştırmayı, bulandırmayı amaçlayan kesimdi. Ders olsun ve denizin tadını çıkaramasın-lar diye yunusları zıpkınlayan, sürü halinde dolaşan balıkları topluca avlayarak ve güverte üzerinde tuzlayıp kurutarak aylık yiyecek ihtiyacını karşılayan korsanlar, zor durumda kaldıklarında kimi kez gemiden sandallarla ayrılıp trol avcılığına da başvur­mayı ihmal etmiyorlardı.

Denizi zehirleyen aslında ne korsanlar, ne zıpkın, ne trol avcılığı, ne de fırtı­naydı. Hatta sintine sularını geceleri mavinin yüreğine gizlice şırınga ederek sıvışan orta boy gemiler bile bu denli başıbozukluğa yolaçamamıştı. Denizi zehirleyen, onun gerçek sahibi balıkların dört bir yana göç ederek mavinin kaderini karanlığa terketme-siydi.

Önce balinalar, gövdelerini zorlayan sığlıktan kurtulmak adına geniş denizlere, okyanuslara kaçtılar. Yol boyunca da, belki gerçekten yaşadığı yerlerin koruyucusu olacak küçük balıkları da temizlediler, yok ettiler. Sonra mürekkepbalıkları ve yunus­lar, birarada yaşayamamaları için özel ferman çıkarılmışçasma, ayrı yönlere dağıldı­lar. Ardından lüfer, çinekop, karagöz, uskumru ve yılanbalığı da bir bahane uydurarak birliği bozdu, uzakları seçti.

Denizin yasasını uygulamak artık sadece köpekbalıklarına kalmıştı. Korsanlar, sintineci gemiler, büyük sanayi kuruluşlarının atıkları, kanalizasyonlar, bunların başındakiler, suyun başındakiler, köpekbalıklarına dört elle sarılıyor, ayrı bir özen gösteriyor, türleri yok olmasın diye üzerlerine titriyorlardı.

Böylece deniz birkaç bölgeye ayrıldı. Her bölgenin başına keskin dişleriyle inzi­batı sağlayacak bir reis köpekbalığı seçildi. Kıyıya yakın yerlerde balıkların ba­rınmaması için denizin yasasına yeni yasalar eklendi. Hamsiler bile içeriye çekilmek zorunda kaldılar. Artık meydan, kaos ile sükûnetin fırtına öncesi çelişkili birlik­teliğine kalmıştı...

Tam bu sırada, denizin yasasına direnmeyi aklına hiç getirmediği halde kendisini kıyıya yakın yerde yapayalnız bulan bir orkinos, herkesi şaşırtan kıvraklığı ve can­lılığıyla bütün bu birlik-beraberlik tablosunu çatırdatıverdi. Onu ilk farkeden, eski balık dostlarını yitirdiği için kıyıya pek uğramayan ve neredeyse attığı çığ­lığı unutmaya yüz tutan martı oldu. Sonra herkes, biraz korku, biraz endişe, ama en çok da şaşkınlıkla, bu son orkinosun denizde ne aradığını soruşturmaya başladı. Su­ların bu en değerli hazinesinin bir simge olarak mı, yoksa gerçekten rastlantı sonucu mu hâlâ varlığını koruduğu bir hayli tartışıldı. Ama bir daha onu hiçkimse göremedi. Ne geceleri bile sürü halinde devriye gezen acımasız köpekbalıkları, ne de denizi kirletmeye and içmiş öteki meçhul ya da malûm kötülük tanrıları, hiçbiri orkinosun izini yakalayamadı.

Ama uykudan kalktıkları her sabah, deniz yüzeyinde o son orkinos tarafından bırakıldığı anlaşılan su nilüferlerini görüp görüp korku büyüttüler içlerinde...

 

 

 

Express dergisi, 1 Temmuz 1995, Sayı: 75

name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=223" id="ctl00">

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli