AŞKIN ÖMRÜ BİN GÜN...

 

 

      Siz hiç yaşantınız boyunca gökgürültüsünü sıradan bir olay ya da sağnak yağmuru alışılmış bir günlük rutin olarak düşündünüz mü? Ölüm duygusunu her an yaşamak çok mu keyifli, yoksa gelir geçer hali mi daha çok yaşama bağlıyor?

    

     Peşinizde sizi her dakika izleyen bir gölgenin varlığını duyumsuyor musunuz? Yoksa, aklınıza ansızın geliveren bir duygu fırtınası mı sarsıntıya yol açan? 

    

     Öyleyse, niçin yaşamda süreklilik peşindesiniz? Süreklilik duygusu, sahiden sizin keşfinizle ortaya çıkan büyüsel bir ritüel mi, yoksa uydurduğunuz noktada büyüyen şık bir yabangülü mü?

    

     Aşkın ömrü en çok bin gün... Üstelik bunun 500 günü de, bazı şeylerin incinmemesi için özenle ve aşama aşama geçirilmeye çalışılan zorunlu bir zaman boyutu. Farkında mısınız?

 

     Varsayın ki, Mecnun Leyla´sına kavuştu ya da Ferhat dağları delmeden Şirin´e ulaştı... Ne değişir, söyler misiniz? Olsa olsa, bin günün sonunda, mutlak ve sürekli olduğu sanılan bir duygu selinin aşınmaya yüz tutan o keder verici kuraklığı farkedilmeye başlanır. Mecnun Leyla´ya kavuşsaydı, efsanevi bir aşk hikayesi yerine, belki küçük ama keyifsiz günlük tartışmaların kadı huzuruna ulaşan kaçınılmaz sonu yaşanırdı. Düşünsenize, çöllere düşen bir sevdalı imgesi yerine, eve iki saat geç kaldığı için Leyla´nın hışımlı bakışları altında ezilen bir Mecnun...

 

     Ulaşılmazlık denilen o tanımsız boyut varolmasaydı, sanatın bir yerden sonra dili tutulurdu kuşkusuz. Zaten burada dile getirilemeyen o sonuçsuzluk ve uzamsızlık sayesinde aşkın ve hayatın yaşanılamayan yanı çekici geliyor herkese.

 

     Neden bin gün? Biraz matematiksel bakıldığında, 2.7 yıla tekabül ediyor. Sürekli ve heyecanlı bir aşk öyküsü için ne kadar uzun bir süre... Hanginiz 2.7 yıl boyunca kol ve ayaklarınızdan bağlı kalmak şartıyla bir hücrenin karanlık dehlizlerinde yaşama sabrına sahip olabilirsiniz? Hangi yağmur 2.7 yıl boyunca her an yağar, hangi fırtına hiç durmaksızın 2.7 yıl boyunca eser, kimin kalbi 2.7 yıl boyunca dakikada 120 atar, söyler misiniz?

    

     Bu yazı, kesinlikle yaşama ve aşka ilişkin karamsar bir sonuca varmayı hedeflemiyor; öyle olsaydı, aşkı ve yaşamı ciddiye almaksızın, az önce sayılan -ya da öngörülen- gerçeklikler ışığında, bu kadar bile fırsat tanımaktan kaçınırdı.

 

     Aksine, yaşama ve aşka inanmanın öyle bir manifestosu ki, uğruna ömür biçilen ve ömrütanımlanabilmiş bir varlığın gerçek değeri belki sadece böyle ifade edilebilir.

     Aşk: Bin kuşun aynı anda havalanması...                     

 

 

 

 

 

 

Express dergisi, 30 Aralık 1995, Sayı: 102

 

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli