2000'Lİ YILLARDA ŞİİR VE AŞK NE KADAR KALACAK?

 

 

     90'lı yıllardan yeni bir yüzyıla geçerken, 'şiir yürüyüşü' gerçekten bir 'yürüyüş' olarak mı gerçekleşecek, 'koşu' mu olacak, yoksa 'emekleme dönemi'ne girip artık geri dönülmeyecek oranda çöküşe mi geçecek, bilinmez. Öyle karmaşık bir çağda ve değişkenler silsilesinde yaşıyoruz ki, bugün olumsuz bulduğumuz kimi değerlerin geleceği dahi meçhul! Ya daha olumsuz hale bürünüp yeni yüzyıla takla atacaklar ya da biz o ketumlukların önünde takla atacağız!

     Elbette bugünden karamsar olmanın bir yararı yok -tıpkı iyimser olmanın erken keşfi gibi. Ama gerek elimizdeki veriler, gerekse şiirin dünyadaki 'kalabalık yalnızlığı', sanıyorum bu konuda düşünen herkesi derinden endişeye yöneltiyor.

     Serinkanlı olan ve şiirin varlığından-etkinliğinden kuşku duymayanlar için böyle bir telaş belki yersiz görünebilir; ancak her şeyin amansızca biçim değiştirdiği, duygulara, düşüncelere ve değer yargılarına ilişkin bütün yaklaşımların giderek altüst olduğu bir dünyada, şiirin bundan böyle neyi yazacağını hesaplamak da, herhalde yanlış olmasa gerek.

     Kitlelerin her geçen gün daha da homojenleştirildiği, aykırılıkların dahi aslında sıradanlaştığı bir dönemde, şiirin 'olası güzel bir geleceğe' günlük tutmaktan öte işlevi kalacak mı?

     Bunlar, karamsar gibi görünen, ancak özünde bir silkinişe işaret eden sorular. Öyle ya, iletişim ve bilgisayar çağında artık tekil yalnızlıkların esamesi pek okunmazken, çoğul yalnızlıklar şiirin ne derece öznesi olabilecek? Olsa dahi, bu çoğul yalnızlığın giderilmesinde, şiir, diyelim 'sanal bir dünya'dan daha fazla mı mutluluk ya da coşkulu hüzün verecek insanlara?

     Ya aşk?... Şiirin etkinliği azaldıkça aşkın da coşkusu ters ivme kazandığına göre, bu iki -eski- dinamik güç birbirine karşı nasıl lokomotif görevi üstlenebilecek?

     Savunulanların aksine her şeyin giderek daha çok 'meta fetişizmi'ne dönüştüğü bu dönemde, aşkı tanımlayan o birkaç üstün ve ulaşılmaz nesne şiirden de elini-ayağını çektikten sonra, yani aşk dünyasal bir kişiliğe büründükten sonra, kuru bir mevsimde nasıl yaşanılabileceğinin portresini mi çizecek şiir?

     Biliyorum, belki geleceğe ilişkin vargılarıma 'sıfır noktasından' başladığım için oldukça karanlık bir tablo çizdim; ama bunda kişisel bir bakış açısından ziyade, varolan koşulların ve ortamın yoğun etkisinin bulunduğunu kabul etmek gerek. Günümüzde, özellikle Türkiye'de gerçekten yeteneği tartışılmayacak ve şiirimizi 2000'li yıllara güçlü şekilde taşıyabilecek onlarca kaliteli şair bulunuyor, buna itirazım yok. Sorun, usta bahçıvanın çorak toprakta nasıl gül yetiştireceğinde düğümleniyor.

     Ancak ben sonsuz şekilde iyimserim: 10 yılda her şeyi altüst olan bir dünyada, yüzyılların emeği olan değer yargıları kökten yıkılabildiğine göre, değişim yasasının basit mantığı uyarınca, her şey yeniden -ve eskisinden daha güzel- yerine konulabilir de! Eh, şiirimizin 'zorlu bir sınav dönemi' olan 1980-1998 arasını çok ustaca atlattığını da düşünecek olursanız, bu belki de iyi bir 'ağırantrenman' bile sayılabilir!...      

 

 

Fayton dergisi, 20 Ekim 1997, Sayı: 5

 

 

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli