ZEKA VE DÖNÜŞÜMÜN SİHİRLİ ANAHTARI: YENİ HAYAT

Bir yolculuk sırasında rastladım Orhan Pamuk’un Yeni Hayat'ına ve onun yarattığı büyülü dünya bir ‘keşif’ten çok, benim yolculuğumun da bir anlatısı oldu sanki. Dört günlük yolculuk: Önce taksi, sonra tramvay, otobüs, va­pur, minibüs ve dağlar... Belki romandaki kurmaca dünya ile benim somut hayatımın kesiştiği yer sadece yazı'nın büyülü jargonundaydı; ama bu kristalleşen ve giderek 'çelişkiler bütünlüğü’ sürecine ulaşan macera, beni ro­man kahramanlarından biri yapmayı başardı. Son sayfayı kapadığım ân, bize özgü, ‘yerli’ ve değişmekte olan bir dünyanın gerçeğe mi büyüye mi açıldığı belirsiz kapı­larından birinin anahtarını elimde buldum...

Yalova-Termal, 17 Kasım 94

"...Saf olana, bozulmamış olana, sahih şeye ulaşmak istiyorsun. Ama yok öyle bir başlan­gıç. Hepimizin taklidi olduğu bir asıl, bir anahtar, bir söz, bir köken aramak boşuna."

(Yeni Hayat, sf. 213)

Orhan Pamuk'un Yeni Hayat romanı,Türkiye'de de artık düş ile gerçek arasın­da gidip gelen ve yerli,bize özgü bir dünyayı ödünsüz bir kurmaca ve zekâ oyunlarıy­la olağanüstü büyülü bir jargoniçinde sunabilen bir romanın yazılabileceğini kanıt­laması açısından, çok çok önemli bir aşamaya işaret ediyor.

Edebiyattaki nitel sıçramaların, tarihteki ve toplumsal olaylardaki benzerlerine oranla çok daha ender gerçekleştiği bilinen bir gerçek. Tarihsel süreç içinde mey­dana gelen bir dizi toplumsal olay, ne yazık ki, belleğimizin artık kaldıramayacağı oranda süreklilik gösteriyor; bu kaosun bizi ittiği uçurum ise içimizde zaten öteden beri varolan boşluğu imliyor.

Edebiyatın üstünlüğüve belki de varoluş amacı da burada kendini gösteriyor: Yeni Hayat, demiryollarının artık giderek etkinliğini yitirmekte oluşunun imgelemini gard alarak, önce bu hızlı değişimin sıklaştırdığı karayollarındaki kazalara; bura­dan da unutulmuş istasyonlara, eski resimli roman kahramanlarına, Anadolu'daki çe­şitli bayi teşkilatlarına, saat imgeli muhbirlere, sık sık atıfta bulunulan anne ve sevgili portrelerine uzanıyor.

"Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti" diyen roman kahramanının, kendisine 'yoldaş' seçtiği ve aslında sırılsıklam âşık olduğu Canan ile çıktığı sa­yısız serüvenin izdüşümünde, kaybolan o eski hayatın izlerini yeniden bulma telâşı yatıyor.


 

Kahramanın, Dr. Narin'in kayıp oğlunu ararken işlediği cinayet, öldürdüğü kişi­nin aslında adaşı mı, yoksa bizzat kendisi mi olduğunun okurda tartışma yaratmasıyla dalgalanırken, zekice yapılan göndermelerde okuyanda oldukça keyifli bir heyecan ya­ratıyor.

Edebiyatın üstünlüğü, somut tarihsel olayları ve nitel sıçramaları bir süre ge­ridenizlemek, ama sonunda, belirli bir zamanın ardından, değişimin metaforlarmı kahramanlar nezdinde canlandırmak biçiminde ortaya çıkıyor.

Yeni Hayat, Türkiye'ye özgü ve yerli bir sesin, bir değişimin, olağanüstü bir atmosferle canlı tutulduğu, sonra da yoğun yabancılaştırma efektleriyle düş ve gerçek arasındaki sınırda yaşananların/yaşandığı sanılanların tepkiselleşmiş bir jargonla dile getirildiği önemli bir roman olmasını buna borçlu.

Bir cinayete kurban giden Devlet Demir Yolları'ndan emekli müfettiş Rıfkı Amca'nın yazdığı ve okuyanların herbirinin başına bir belâ ören Yeni Hayat adlı kitabın yazılış serüvenini ve geçmişini arayan roman kahramanı, bu kitabın imlediği meleklerin,kaza­dan cinayete, kopuştan ayrılığa, aşktan yeni bir hayata kadar yaşamın her duygu fırtı­nasında karşısına çıktığını kavrar. "Yeni Hayat Karamelaları"nda rastladığı meleklerin izini istasyon istasyon, şehir şehir, kasaba kasaba arar. Sonuçta, tükenen hayatlar, acımasız bir değişim ve aşk acısı, büyülü bir dünyanın kristallerini parçalar.

Orhan Pamuk, Yeni Hayat'ın son bölümlerinde, Dostoyevski'nin kimi romanlarında rastladığımız şekilde, okur ile söyleşi yaparak oluşturur romanın kurgusunu. Bu, kurmacabir dünyanın basit metaforlarmı yaratmaktan öte, kimi zekâ oyunlarını, ger­çekten bir oyun biçiminde okur ile paylaşmak kaygısından kaynaklanır. Yazar, bu bölüm­lerde okuru da sorguya çekerek, ona romandaki bazı ayrıntıları sorma cüretini/cesare­tini gösterir!

Orhan Pamuk'un yapıtmdaki yerli mesaj,aslında eşiğini çoktan çiğneyip içine geçtiğimiz o yeni hüzünlü dünyanın endişelerini yansıtır. "OPA" tıraş sabunundan Celal Salik'in köşe yazılarına, Dr. Narin'in Gülizar, Gülendam ve Gülcihan adlı üç kızından Serkisof marka Rus saatine, Pertev ile Peter adlı resimli romandan Kenan Evren Lisesi'ne, hatta kasabalardaki Atatürk heykellerinden PKK'ya kadar uzanan bu yerli çığlık, Orhan Pamuk'un modernistanlatımına sadece bir çeşni katma özelliğinin ötesin­de, sağlam bir kurguyadikkat çeker. Bu, okuyanlarda kimi kez postmoderngibi görünen ama klâsiktadı ağır basan bir estetiği, kimi kez de Allah-Melek-Azrail üçgeninde beliriveren retorikbir dünyanın canlanışını çağrıştırır.

Öylesine ustalıkla tasarlanmış bir kurmacadır ki bu, ayrıntılar hiçbir koşulda çelişkiye düşmeye meydan vermeyecek ölçüde sağlamdır. Sıradan bir rastlantı sonucu ro­mana girdiğini sandığımız basit bir sivrisinek dahi birkaç bölüm sonra yeniden karşımıza çıkacak ve roman kahramanının hışmına uğrayacaktır.

Yeni Hayat'ta, bırakın boşuna yazılmış bir sayfayı ya da paragrafı, sıradan bir kelimeyi bulmak dahi olanaksızdır: Ustalığın yanı sıra son derece bilinçli bir örgü ve şaşmaz bir kurgusal disiplin, romanın akıcı, şaşırtıcı ve sarsıcı oluşunu sağlar. Bu açıdan, yazı'nın disipline edilmiş estetiği de okuyanda sürekli bir güven duygusu ve sürpriz beklentisi uyandırır.

Öte yandan, demiryollarının gelişmesini savunan Rıfkı Amca'nın çabaları ile karayollarının bugünkü yoğun gelişimi arasındaki paradoks, bir bakıma kurgunun yarat­tığı güncel göndermeye de ortam hazırlar: Sona ermekte olan eski hayatve taşıdığı kimi toplumcu motifler ile başgösteren yeni hayatve neden olduğu acımasızca değişim!

Yeni Hayat, çıktığımız ya da çıkacağımız her yolculukta aradığımız şeyin bir kez daha izine rastlamanın şaşırtıcı paranoyası, aşkın dizginlenemeyen içsel coşkusu ve tren düdüklerinin hüznü ile ani otobüs frenlerinin ölümcül çağrışımını bilinç-altımızdan usulca çıkararak, gözlerimizin önüne ansızın koyuveren bir masal dünyası adeta...

 

 

 

Yeni Biçem dergisi, Ocak 1995, Sayı: 21

Bu içerikle ilgili diğer bağlantılar

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli