name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=264" id="ctl00">AnasayfaHakkındaKitaplarıRöportajlar
name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=264" id="ctl00">
name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=264" id="ctl00">

BİR ÇOCUĞUN DÜŞLERİNDEN: “ÜRPERME”

 

 

     "Bir ömrün arka bahçelerinde yitirilmiş çocukluğum" dizeleriyle kendini ele veren yalnızlık, "ateştir sonsuzluk" diyorsa, "gülün önünde diz çökmesi" de o kadar şaşırtıcı değildir kuşkusuz. "Ürperme" adlı yapıtıyla 1996 Arıburnu ŞiirÖdülü'nü kazanan Yelda Karataş, işte bu duyarlıkların şairi.

     Şair, kitabında yer alan şu dizelerle tanıtıyor kendini:

 

    "Zonguldak'ta doğdu.

     Denizi ve defne kokusunu unutamıyor.

     Ellerine ve gökyüzüne inanmayı yatılı okulda öğrendi.

     Bütün çocukları seviyor, bütün renkleri...

     Ama bütün insanları asla!

     Bu nedenle, şarkı sözü, deneme yazıyor.

     Bu nedenle bazı filmlere ağlıyor, bazı müziklerde

                  tüyleri diken diken...

     Bu nedenle şiir yazıyor.

     O'nun ilk kitabı bu."

 

     "Bir İhtimal Daha Yok! Seni Sevmekten Başka", "Eline, Beline, Diline Kurban Olam Tenine" ve "Şiire Adanmıştır" başlıklarını taşıyan üç bölümden oluşan "Ürperme"de 36 şiir yer alıyor.

     Kendine özgü usul bir şiir söylemi bulunan Yelda Karataş, iddiasız gibi görünen, ancak zeka ürünü olduğu okundukça anlaşılan dizelerinde, kendi deyimiyle, "İstanbul'a dil çıkaran yaramaz bir çocuk" gözüyle anlamaya çabalar dünyayı. Bu açıdan, kısa vurgularla biçimlenen dizelerinde eğretilemeye ağırlık vererek, tıpkı bir çocuğun ansızın yaptığı şakaya benzer bir şaşırtmaca sunar okura:

 

     "Misketlerimi topladım

     anıları doldurdum çantama

     unutulmuş bir sözcük sandalyede

     aldım baş ucuna bıraktım

     cebimde gözleri yarı açık bir gece

     avuçlarımda kocaman bir deniz kokusu

     sabahı usulca okşadım.

 

     Hangi köşedeydi kırmızı şapkam bulamadım."  (Kırmızı)

 

    

 

     Kitaba adını veren "Ürperme" adlı şiir de benzer bir eğretilemeye yaslanır. Bir çocuğun yitirip bulma arasındaki küçücük kaosları gibidir sevda: "İçindeki kar üşümesiyle eskimiş yüreğini/gece kuşlarına katarak/bir güzel yalan söyleyip anılara/harfleri bulanık bir sevdanın peşindesin.//N'olur geri dönme."

 

     Ama sonuçta bir kadındır bu şiirlerin yazarı. O ulaşılması zor duyarlık, çocukluktan devraldığı soruları çoğaltır durmadan: "bir kadını anlamayı bir ömre çok görenler/ya anlatamıyorsa kendini".

     Yelda Karataş'ın ifade etmek istediği her duygu, her nesne, geçmişinden şimdiye uzanan, sorgulanması eksik ve yarına bırakılmış bir düğümler zinciridir adeta. Tam da bu noktada anılar üşüşür durmadan çocuk ile kadının ortak sesine:

 

     "Kavaklar suskun rüzgarın önünde

     şimdi herkesin yüzünde o sevmediğim hüzün

     içten bir gülüşün bedeli ne zaman sorulur bir gün

     döner umuda yüklediğimiz herşey keder içinde

     ama ömrümüz ya en uzun geceyse."  (En Uzun Gece)

 

     "Ne çare aşkı kitaplarda yaşadınız" diyen bir çığlıktır Yelda Karataş'ın şiiri ama kitabın ikinci bölümünde "ten" ağırlıklı dizelerle karşılaşılır. Biraz duygu, biraz cinsellik, biraz ironi, çokçası da sözcüklerin dansı gezinir bu şiirlerde. "Çıplaklığından utanmamayı öğrenen" ve böylece "Aslına döndü... İnsan oldu" nitelemesine hak kazananlar için yazılmıştır bu şiirler. "Ruha şekil veren"dir ten, "Sevgiyi kandırmayan, ölüme başkaldıran..." Yelda Karataş'a göre ten "Özgürlüğün diliyle konuşur kaç bin yıldır."

     Şairin, "ilk söz aşktı./ilk ses şiir" dizelerinde de dile gelen çığlığı, bir çocuğun kocaman yüreğinden, bir kadının ulaşılması ve kavranması zor duyarlığına uzanan tempolu bir ömrün dokunaklı anılarında yankı bulur. "Hayata Sığmayanlar" adlı düzyazı-şiir, şairin duyarlığındaki asıl boşlukta kalmış yanlara işaret eden bir ipucu gibidir:

 

     "Kendi yaşamları sanki yoktur. Soluk soluğa başkalarının yaşamlarında koşarlar. Kendilerini doruklarda, yalnızca doruklarda tüketirler. Kişilikleri yoktur. Kişiliğin, kişiliksizlik olduğu bilincindedirler. Bu nedenle onları, sevdiğiniz her şeye benzetebilirsiniz; anne, sevgili, gökyüzü ya da bir film karesi.

     (...) Kırılgan ama umarsız değildirler. Kendilerinden başka hiç kimseyi incitmeyi başaramadıkları için, bu dünyaya başarısız olmaya gelmişlerdir.

     (...) Bir çocuğun tek bir gözyaşına bile yaşamlarını vermeye hazır oldukları bu dünyaya, asla seyirci kalamadıkları için, çoğunlukla intihar ederler. İntiharı, herhangi bir nedenle erteleyenleriyse, intihar biçiminde bir yaşam sürerler.

     (...) Bir gün, bir şarkıda, bir kokuda ya da aynada onlarla

buluşursanız, ne olur kendinizi esirgemeyin.

Bir an için bile olsa.

 

Çünkü onlar, "an"lara inanırlar ve "o an" için yaşarlar."

     Yelda Karataş'taki çocukluk imgesi, "Eşitlik" adlı şiirde dile gelen asıl mesajı kalbimize saplayıverir:

 

     "Çocuklar her yaşta

     yalnız kalbinden vurulur...

     Çocuklar düşlerini kelebeğin kanadında

     dokur...

     Ben çocukken

     anne yüzlerini hiç sevmedim

     kırık cam kalplerde büyüyen

     anne kokusunu

     bir deniz sığınağında gizledim...

     Büyüdüm, küçüldüm,

     gecelerin ve geçmişin dilini çözdüm:

 

     Anneler eşit dağıtılmıyor."

 

     Duygulu bir sesi, duyarlı bir kalbi ve içinizdeki uslanmaz çocuğu görmek istiyorsanız, Yelda Karataş'ın "Ürperme"sinde mutlaka ürperin...

 

 

Cumhuriyet Kitap

name="ctl00" method="post" action="Default.aspx?SayfaId=264" id="ctl00">

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli